30 Nisan 2025 04:30

Kırmızı Buğday

Büke’yi tüm bu emekçi sınıfları donuk unsurlar olarak metne dahil ederken değil, aksine üretim, kriz, çatışma anında nasıl davrandıklarını düşünürken buluyoruz.

Kırmızı Buğday

Fotoğraf: Pexels

Ahmet Bulut Tamgörgü


Ahmet Büke’nin son romanı Kırmızı Buğday, 2025’in nisan ayında okurlarıyla buluştu. Yazar bir önceki romanı Deli İbram Divanı’nda İzmir’e bağlı Uzunada’da Anadolu halklarının iş, aş, hürriyet kavgasını ele alırken, bu defa aynı kavgayı Akhisar’a taşıyor. Yeni kitabıyla bugünkü kavganın başlangıcı, dünü ve yarınına dair sosyal bilimlerde de irtifa kaybetmiş büyük soruların tekrar davetiyesini sunuyor. Batı Anadolu’daki toprak meselesinde, çoğu zaman tarihçilerce ıskalanan köylü sınıfların teriyle, kanıyla topraktan boy veren buğdayın öyküsüne; toprağın üstündeki bölüşüm mücadelelerine dönüyor yüzünü. Üretime katılmayan ama üretimden en büyük payı alanların yakasını Akhisar’dan başlayıp İstanbul’a, sınır ötesine kadar bırakmıyor.

Yazar, bir önceki kitabı Deli İbram Divanı’nda olduğu gibi, sınıfları haritalandırarak işe başlıyor ve bu ayrımı kitabının sonuna kadar metnin gövdesine dikerek tavizsiz sürdürüyor. Önce bir yanda çift öküzle geçimlik için üretim yapılan köylü arazileri, diğer yanda köylü sınıfların geçimlik arazileri karşılığında çalışmak zorunda oldukları bey arazisi… Ayrıca üretime katılan konargöçerler, azat edilmiş köleler, ortakçılar, adalardan gelen göçmen işçiler, toprak kiracılığından yükselen kahyalar… Büke’yi tüm bu emekçi sınıfları donuk unsurlar olarak metne dahil ederken değil, aksine üretim, kriz, çatışma anında nasıl davrandıklarını düşünürken buluyoruz.

Kırmızı Buğday, Akhisar’ın çatışmalarla dolu üç ayrı dönemini hayali ama bir o kadar da “gerçek” bir şekilde anlatıyor. Derebeylik ilişkilerinin geliştiği sipahiler dönemiyle işe başlıyor. İltizam sistemiyle palazlanan yerel ailelerin köylü sınıfların geçimliklerine taarruz ederek, merkezi hükümete bağlı paşaların, beylerin, kapı kullarının arpalık gelirlerini kesintiye uğratarak gerçekleştirdikleri ilk birikimi “ilk günahı” okura sunuyor. Son olarak emperyalizmin Türkiye’ye girişiyle kırda hız kazanan ve emekçi sınıfların proleterleştirilmelerine neden olan çitleme hareketine dikkat kesiliyor. Kıtlık zamanında, kentte, İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki hiziplerde, savaş alanında sınıf merceğine sıkı sıkıya sarılıyor.

Tarıma, toprağa, üretime ve toprak üzerindeki mücadelelere ilgi duyan okurun romanı kaçırmaması, bekletmemesi önerisiyle burada duralım. Son olarak, Kırmızı Buğday’ın; artan üretim maliyetleriyle yıllardır mahsulünü zararına satmak zorunda olan, acele kamulaştırmalarla zeytinliklerinden edilen, ödeyemedikleri borçları nedeniyle tarlasına, traktörüne bankalar tarafından göz dikilen ve tüm bunların sonucunda açlık sınırının altında çalışmak için sermayenin önüne itilen, proleterleşen köy emekçilerine; anayasal hakkı gereği grev dediği için engellenen işçi sınıfına ve işçi sınıfının yanında direnen, hapsedilen Mehmet Türkmen’e, Levent Dölek’e; sokaklarda liselerde geleceği için ayağa kalkan ve yine yarının proleterleri olacak olan öğrencilere ve tüm bu sınıfları peşi sıra sürükleyecek, öncü olacak işçi sınıfına çağrısı olduğunu belirtelim: Onlar bir taraf, biz bir taraf! Dün de hep böyleydi, bugün de böyle, yarın 1 Mayıs!

Evrensel'i Takip Et